İlk kez gözlemlenen beyindeki elektrik akımı, zekanın sanılandan daha büyük oranda kalıtımsal olduğunu ortaya koydu.
Zeka ile genetik ararsındaki ilişki uzun süredir biliniyordu. 2001 yılında yapılan bir araştırma ile, beyindeki `işlemci hücreler`in yapıldığı bölüm olan `gri madde`nin hacminin zeka ile ilişkili ve kalıtımsal olduğu bulunmuştu. Daha sonraki araştırmalar da `işlemci hücreler` arasındaki bağlantıyı sağlayan `beyaz madde`nin kalıtımsal olduğunu gösterdi.
Yapılan son araştırma ise, `işlemci hücreler` arasındaki bağlantının, bir başka değişle zihinsel faaliyetlerin kalitesinin de kalıtımsal olduğunu gösterdi. Araştırmaya göre, `işlemci hücreleri` örterek bu hücreleri yöneten ve çoğaltan miyelin kılıfın özellikleri de kalıtımsal ve IQ ile bağlantılı.
California Üniversitesi`nden Paul Thompson öncülüğünde yürütülen araştırma 23 tek yumurta ikizi ve aynı sayıdaki çift yuumutrat ikizi ile gerçekleştirildi. HARDI adı verilen özel bir MR cihazı ile ikizlerin beyinsel faaliyetleri incelendi ve miyelin kılıfdaki toplam aktivitenin görülebilmesini olanaklı kılan, beyaz maddedeki su difüzyonu ölçüldü. Thompson bunu `zihinsel hızın resmi` olarak tanımlıyor.
Genetik özelliklerinin tamamı aynı olan tek yumurta ikizleriyle, genlerinin yarısı aynı olan çift yumurta ikizlerinin beyin haritaları karşılaştırılan araştırma ekibi, beynin zekayla ilgili pek çok bölümündeki miyelin kılıfının kalıtsal olduğunu hesapladı.
Kalıtsal olduğu bölümler arasında, vücudun sağ ve sol bölümlerindeki sinyalleri birleştiren `corpus colosum` ile beynin görsel, uzamsal ve mantık bölümlerinden sorumlu olan `parietal lob` da var.
`ZEKA KALITIMSAL AMA GELİŞTİRİLEBİLİR`
Araştırmada görev alan Richard Haier`a göre kalıtımsal da olsa sonuçlar zekanın geliştirilemeyeceği anlamını tasşımıyor. Hailer yeni bulguları, `her ne kadar araştırma zekanın kalıtsal olduğunu gösterse de bu zaekanın geliştirilmeyeceği analamına gelmiyor. Eğer zeka genetikse, aynı zamanda bu biyo-kimyasaldır ve bizlerin biyo-kimyasal süreçlere etki edecek pek çok yolumuz var.` şeklinde yorumladı.
Miyelin kılıfı üzerine daha çok spekilasyon yapılacağa benziyor çünkü beyindeki gri maddenin tersine miyelin kılıfının miktarı yaşam boyunca değişiyor. Bu da kalıtsal olarak devralınan miyelin kılıfı miktarının zaman içinde önemli oranda değişebileceği anlamına geliyor.
Thompson`a göre bunun bir açıklaması, genlerimizin bizi, miyelin kılıfındaki değişikliklerişe doğrutusunda çevremizle olan etkileşimimizi yönetmesi olabilir.
OTİZME ÇARE İÇİN İLK ADIM
Thompson elde edilen verileri şöyle değerlendirdi: `Yüksek miyelin kılıfını yönlendiren genler, genlerin aktivitelerini ya da içerdikleri prtoeğinlerin çoğalmalarını sağlayan yolların önünü açabilir. Bu, otizm gibi miyelin kılıfıyla iliişkili hastalıkların tedavizinde dönüm noktası olabilir. Bu ayrıca, sadece sınavları geçmek için zekasını geliştirmek isteyenler için de yeni olanaklar anlamına geliyor.`
Colarado Üniversitesi`nden davranış genetiği uzmanı Naomi Friedman`a göre ise tıbbi gelişmelerin alması gereken daha çok yol var. Friedman`a göre genler ve çevre ilişkisi arasında çözülmemiş çok fazla ilişki var.